”Ne Hamburgmuş arkadaş! Anlata anlaya bitiremedin Zennu!” demeyin zira hiç anlatmadım bugüne kadar. Az evvel, nasıl taşındığımızı anlatan yazıyı yazdım. Sonra taze taze buna geçtim ki zihnimde canlananlar soğumadam yazayım.
Bugün, Hamburg’a taşınalı 1 ay 1 hafta oldu. Bu 1 ayda gözüme dokunanlar:
- Bu sürede Ela ile girebileceğim ortam arayışlarımda Kindermusik denen anneli bebeli danslı ortamı buldum (ama henüz başlayamadık). Bebekle yüzme derslerine hep niyetim vardı. Buradaki tatlı arkadaşım Gülru sayesinde unuttuğum kör kuyulardan çıktı bu fikir ve geçen hafta başladık. Ela suya bayıldı. Delirdi. Ben de, eve yürüme mesafesinde, kamuya ait bir süper havuzda, 8 euro! (TL’ye bile çevirsen bedava) vererek bu keyifli anı paylaştım. Ve tipik olarak ‘Vay arkadaş bizim mis gibi ülkede vatandaş olarak zerre değerimiz yok’ tespitimle eve döndüm.
- Burada marketlerde bebeklerin altını değiştirelim diye bölümler var mesela. Tam bez reyonunun orda. Her beden bez var, ücretsiz. Islak mendil, el dezenfektanı falan her şey hazır. Sokakta mısın? Bebek çantan mı yok ya da bezin mi bitti. Koş markete, işini hallet çık. – Buna resmen bayıldım! Kaç kere hayatımı kurtardı o alt değiştirme ve bebekle takılma imkanı <3. Bence Rossman Türkiye’de de yapsın mesela bunu. Gratis vs. de katılsın. Kozmetikli marketlerde oluyor genelde böyle şeyler.
- Metroların çoğunda asansör yok! Hamburg’a ilk geldiğimizde inanamamıştım. Şimdi artık haritadan bakıyorum, hangi istasyonlar engelli erişimine müsaitse oralarda inip binmeye çalışıyorum. Ama işim zorlaşıyor yalan yok. O yüzden, ben de Alaman analar gibi, yürüyen merdivene bebek arabası dayayıp inip çıkmayı çözücem. Kararlıyım. Resmen profesyonel olmuşlar. İkiz bebek arabalarıyla bile yürüyen merdivende akrobasi yapıyorlar.
- Organik gıda ile organik olmayanların arası yok denecek kadar az. Misal Organik sakız kabak 2 euro ise organik olmayan da 1,70 gibi bir fiyattan satılıyor. Bebeği beslemek için burada vakit harcamaya gerek yok. Neredeyse her markette var organik bölümü ve baya da taze taze. Yıllarca ‘Orda hiç sebze yok’ diyenlere selam gönderiyorum. Türkiye’de tadını, kokusunu unuttuğumuz taze fasülyeyi yedim dün.
- Markete pazar arabasıyla gidiyoruz. (ben ve nineler öyle yapıyoruz en azından) Sonra, market arabasının altında pazar arabası koyma bölümü var, oraya arabamızı koyup rahatça geziyoruz. En son kasada ödeyince eşyalar pazar arabasına. Bunu öğrenmem ve pazar arabasını düşürmeden market arabasında tutmam için 4 nineyi yakından takip edip izlemem gerekti =).
- Steindamm diye bir caddesi var buranın. St. Georg semtinde. Instagram’da fotoğraflarını koymuştum. Sönmez Markt, Berber, Kuyumcu, Backlava vs. ne ararsan var. Eğer gitmezsen, görmezsin. Ama işin düştüğünde İstanbul’da ne varsa burada da var. Bunu bilmek de çok güzel. Bu sayede, taşınma yorgunluğumuzu mis gibi kısır yaparak attık.
- Burada suşi çok daha uygun! Bilenler bilir, biz her mutlu ve keyifli anımızda suşi yeriz. Bu gelenek son 1 yılda oluştu ve içimize işledi. Ama gel gör ki, İstanbul’da suşi, evde bulgur pilavı yiyip gitmelik. Aç gitsen, doyacak kadar suşi yesen acayip pahalı olabiliyor. Burada öyle değil. Herhangi bir yemek gibi. Belki bir tık pahalı ama kesinlikle lezzetli. Özelikle Sushi Factory ve Sushi Für Hamburg’u çok sevdik. Yolu düşen rahat rahat yiyebilir.
- Orada çok park var mı? diyor eş dost. Cevabım: Şehir komple park. Uzuuun kuzey ormanı ağaçları, sürrekli öten kuşlar. Göller, dereler. Adım başı her yer böyle. Sanki dev bir parkı seçip içine şehir serpiştirmişler gibi.
Bu bir ayda sanki yıllardır buradaymışım gibi ferahtım. Bunda bu bahsettiğim parkların, uzun günlerin, güzel havanın etkisi çok büyük. Kış gelince 16 saat geceleri yaşarken, sağanak altında bisiklet süremezken farklı düşünebilirim. Aman şimdiden içimi kışla karartmak yerine, bol bol etrafı keşfedip buraya alışmanın peşindeyim.
Hamburg’da birinci aydan aklımda bunlar kalmış. İlla ki daha ne tespitler vardır ama gecenin kör saatinde yazıyorum bu yazıları, kafam sünger gibi. Aklıma gelenler olursa 2. ay yazısında görürüz.
Sevgiler ❤