Annelik nasıl bir şeydir? – Çocuk yapmak isteyene de istemeyene de açık mektup. 

Ne anneliği övüp “zor ama kutsal” meslek ilan edesim var ne de doğurmayana doğur demek niyetim.

Etrafımda ve Instagram’da tanıdığım, anne/baba olmak istemediğin söyleyen, emin olamayan insanlar okusun diye aklımdan geçenleri toparladım.
Baba olmak kısmını bilemem ama anne olmak/olmamak üzerine bir şeyler yazdım, buyrunuz.

Not: Bu yazıda “anne olmak” fiziken bir insanı dünyaya getirmek anlamında kullanılıyor. Kalben anne olan, yavrusunu kalbinde büyüten anneler zaten uzun ve sağlam bir düşünme sürecinden geçtikleri için eminim ki benden kat kat fazla kafa yormuş oluyorlar bu meseleye. Ben naçizane kendi deneyimimi aktarayım, aman ha darılmaca, gücenmece olmasın. Çok hassas konular…

Anne olmak şudur budur diye beylik laflar etmiyorum. Anne olmak hakikaten çok sevilesi ama çok zor bir işte uzun mesai saatleriyle çalışmak gibi. Köleler gibi çalışıp tam tükenirken sahneye çıkıp alkışlanmak gibi.

Duygusal olarak ne zaman tam anne olunur bilmiyorum ama bebeği kucağına verdiklerinde en büyük derdin “yaşatmak” oluyor. Yazması kolay yaşaması zor bir durum bu. Evde bir saksı çiçek bile bakmadan, bir hayvanın, bir kardeşin sorumluluğunu bilmeden bu hisle yüzleşmek ağır gelebilir.

Vücudundan bir parçayla tanışmak, o parçanın halsiz bir kedi yavrusundan seninle haa hööö diye konuşabilen birine dönüşmesi yaklaşık 4-5 ay. Bu mesela baya travmatik bence. Doğurduğun şeyin küçük bir insan olması. İçinden çıkan insan… Düşününce ürpermiyor musunuz?

Hamilelikte beklediğin şeye benzemiyor bebek, yoruyor, üzüyor. Vücudunun bir yerinden bir sıvı çıkıyor, herkesin gözü memene dikiliyor. İnan, enişteler bile sütünü soruyor.
Neyse… Lohusalık genelde herkesten nefret edilen bir dönem oluyor. En azından bana ve çevremdekilere öyle oldu.

O aşık olduğun, koynunda kıvrılıp sevişerek mutlu mutlu bebek yaptığın adamı boğmak istiyorsun. Çünkü seni anlayamıyor, elinden geleni yapsa da sana yetemiyor. Bir dönem kocasından nefret etmemiş anne yoktur, eminim.

Annelik çok yalnız bir diyar. Evdekiler yemekleri yapıp taşırsa da, eşin çiçekle böcekle gelip sen yağlı saçlarınla kusmuk korkarken bile gelip sarılsa da yalnızsın. Tuvalette ağlarsın, duşta ağlarsın, çok özenip bebeğini hazırlar evden çıkmak istersin krize girer, tüm arkadaşların gider sen kalıverirsin.
Herkes yemek yer sen yemekten sonra yapacağın 300 hamleyi ve bebeği nasıl uyuturum da azıcık dinlenirimi düşünürsün…
Etrafındakiler eve gelen bebeğin mutlu coşkusunu yaşarken sen panikle “allah kahretsin kim dedi sana bebek yap diye!” kendini hırpalarsın.

Herkes bebeğin tadını çıkarır, tam ağladığında geri verirler, “acıktı galiba annesi” Ve türlü senaryoda hep herkesten başka bir kafada yaşayan sen olursun. Pek anlamazlar. Çocuğunun huyunu bilir önlem alırsın pimpirikli derler, çocuk kilo almaz bakamadı derler, hiçbir şey demeseler sen dersin kendi kendine…

Pikniğe de gitsen düğüne de, babası ne kadar yardım ederse etsin, sen artık annesin ve beyninin yarısı artık a, b, c, z planlarını yapmakla, panik anında en hızlı şekilde olaya müdahale etmekle falan ilgili. Sen beyninin kalan yarısıyla işini yapabilir, okuyabilir, hayata katılabilirsin.
Bunların hiçbiri anneliğe, annelik de bunlara engel değil.
Ama artık aklının tamamını özgürce kullanabileceğini sanma diye söylüyorum, bil.

Anneliğin ne kadar yalnız bir diyar olduğunun en büyük kanıtı Instagram. Bütün anneler orda, ordayız. Kahve içebilirsek hemen paylaşırız, bebeğimiz uyusun diye dua zinciri başlatır, bebeğimizi ve kendimizi temiz ve güzel görünür halde sokağa atabilmişsek poz veririz.
Ve Instagram’a yansımayan dünyada sinir krizleri geçirir, kafayı yer, sonra bebeğimizi koynumuza alınca dünyanın en mutlu insanı oluveririz.

Yavrusunu koynunda tutmayı sevmeyen yoktur ya da çok azdır sanırım. Annelik insanın kalbini büyüten, böyle ne kocaya duyulan aşk gibi ne de sevgi gibi bambaşka bir “sevda” hissi veren bir hal.
Anne olup da vicdanı yumuşamayan, yüreği sokakta gördüğü her çocukla çarpmayan da azdır sanırım.

Annelik her ay ve yıl derinleşir sanırım. Bugün kızımı geçen haftadan bile çok sevdiğime eminim. Bu kalp büyümesi, bu yeni bir insanı ve onun hayata tutunma telaşını izlemek paha biçilemez.

O lohusalıkta nefret ettiğim sonra yeniden aşık olduğum (ama hala zaman zaman gırtlaklamak istediğim:) canım kocama bakıp “iyi ki yapmışız!” diyorum hep. Acayip mutluyum kızımla tanıştığıma… 
Ama zor arkadaşlar, çok zor.

Öyle anne kız aynı elbiseyi giyip poz vermek gibi bir şey değil annelik. Babamız eve çikolata getirdi, holley demek gibi de değil. İnsanın üstünden kamyon geçmiş hissi yaratan bir şey.

Ben bugüne kadar gece gündüz mesajlaştığım, deli deli dertleri olan annelerden ve kendimden bunları gördüm. Hepimiz az biraz değil baya delirmiş gibiyiz. Bir yandan sevgi, coşku, mutluluk öte yandan evham, yetersizlik hissi, kaygılar ve diğer yanda da yaşama devam etme çabası.

Bunların yükü de ödülü de büyük. Bu hesabın sonunda çok net diyorum ki, bir daha olsa bir daha anne olurdum. Ama belki 2-3 sene daha beklerdim emin değilim 🙂 Biraz uyku depolardım mesela, biraz daha eşimle gezer, biraz daha vakit geçirirdim tek parça olan beynimle. (Belki de bunun sonu yok yaa deyip katıverirdim kızımı da aramıza. Ki zaten az çok öyle oldu. 2-3 yıla yaparız derken dayanamadım, eşimi da ben ikna ettim aslında o daha bekleyelim diyordu.)

Başka bir konu:

Bebekle gezilir, bebekle uzaya bile gidilir, bundan korkan varsa korkmasın. Ama manevi olarak hayatın daha farkında olmak, tehlikeleri gözlemek, o kıyamadığın bebenin emeklemeyi öğrenmek için bile senin yüreğini hoplatmasına müsaade edebilmek, sürekli mekan değiştirirken şartları bebeğe göre ayarlamaktan bunalmamak asıl mesele.
Tatile de gitsen kafanın yarısı hep anne. Bu hissi yaşamadan bilemez insan tabii ki ama en azından hayal etmeye çalışabilirsiniz. 
Bunu taşımak bana hem zor geliyor hem de keyif veriyor. Bence böyle bir şeyden keyif alabilmemiz biraz manyaklık. Aslında ağır şartlar altında yaşıyor, uykusuzluk gibi acayip adı kolay kendi zor bir dertle, beynimizin hücreleri sızlayarak yaşıyoruz.
Ki eminim kızım büyüyüp okul gezisine gitse asıl uykusuzluğu o zaman görürüm ben.

Ama işte o küçük canlılar çok fenalar. İnsanı tavlıyor, yüreğini kabartıyor, deli divane ediyorlar. O yüzden hatta, o en kuul görünen anneler bile iki fırsat bulunca bebeğini, doğumunu, dişini, hatta kakasını anlatıyor da anlatıyor.

Bir insanı dünyaya getirmek az buz bir iş değil ve bence buna alışmak da öyle 3-5 ayda olacak iş değil. O yüzden anneler/yeni anneler olarak çok sevgi dolu bir kalp, sarsılmış bir vücut, travmalı bir beyinle geziyoruz ortalıkta.

Eğer yaşantınızdan, hayatınızdan çok memnunsanız ve “bebek yapmayı istemiyorum” diyorsanız bekleyin, zamanı geldi diye yapmayın.
Artık devir değişti, 40’a kadar yolu var hiç de sorun değil. Ama zamanı geldi diye, aklınıza yatmadan bebek yapmayın. Ki belki de hiç yapmazsınız, tamamen sizin bileceğiniz bu işe kimseyi karıştırtmayın.

Maddiyat, mükemmeli beklemek:

O bebek oyuncakla, kıyafetle ya da Instagram profiliyle büyümüyor. (Taktım Instagram’a)
Sınırsız bir şefkat, yukarıda saydığım tüm deliliğe rağmen acayip bir sabır ve huzur istiyor. İsterseniz şatoda oturun, isterseniz en iyi işe sahip olun, para güzel bir imkan sağlayıcı evet kabul ama çocuk bunlardan önce size ihtiyaç duyuyor.

Ben neredeyse doğduğum günden beri anne olmayı istemişken bu kadar zor ve ağır bulduysam, hiç istemezken yapsam bu zorluktan yıkılabilirdim sanırım.

Ha bazı bebek uyur, bazı bebek kolaydır ok ama benim anlatmaya çalıştığım dünyanın en değişik kafası olduğunu düşündüğüm anne olma hali ve getirdiği, götürdüğüydü. Umarım dilim dönmüştür.

Sevgiler

Not: Mesela bu yazı cep telefonuyla yazıldı. Bilgisayar açamam çünkü çıtçıt sesi var. Dirseğim uyuştu çünkü kızım dibimde uyuyor ve fazla kıpırdanmadan yazıp bitireyim derken çişimi bile tutuyorum şu anda. 5 yıldızlı otel odamızda sanki cezalı gibi oturup bebeğin uyanmasını bekliyorum 🙂 Hadi o uyusun ben hamama gideyim, uyanınca ağlarsa annem getirir yanıma.

3 Comments Kendi yorumunu ekle

  1. Aslı dedi ki:

    Harika bir yazı olmuş.Ben ki benden çok küçük iki kardeşin büyümelerinde hevesle anneme yardımcı olmuş sonunda yılmış ve asla çocuk istemeyen biriydim eşimle evlenirkende kalbimi çelen onunda çocuk istememesiydi ve ilk 6 yılımız çocuksuz geçti ama tahmin edersiniz ki her ikimizinde aileleri arkadaşları hatta gittiğim dişçi bile çocuk yapın pişman olursunuz diye diye bizi çok bunalttılar yıllarca kulak asmadık zaman geçtikçe bunun dozu arttıkça arttı artık her ortamda konuşulan tek konu çocuk meselesi oldu bir akrabanın arkadaşın çocuğunu sevmeye bile çekinir olduk gerçekten istemediğimize inanmıyordu insanlar dr önermeye başlıyordu annem kardeşim doğur biz bakarız çocuğu olmayan dayım yengem aman çocuk yap çok zor çocuksuzluk derdi.anneler gününde annemi kayınvalidemi aramaya korkardım sende anne ol derlerdi eve kedi aldık çocuk özlemini böyle gideriyor dediler yıldırdılar bizi kayınpederimin akciğer kanseri olması ve mutlaka torun istemesi ölmeden görmek istiyorum demesi eşimi ve beni de etkiledi ve ben 39 yaşımda sonunda anne oldum bebeğim yarın 4 Aylık oluyor ve ben bitik vaziyetteyim her gün ağlıyorum eşimle aram çok bozuldu bakarız diyen annem bebeğin banyosundan banyosuna gelip hemen kaçıyor üst katımda oturmasına rağmen üç dört gün hiç gelmediği oluyor hissettiklerimi eşim dışında kimseye açamıyorum şükret haline sağlıklı bir çocuğun var isteyip yapamayan var nankör olma söylemleri geliyor hep içime atıyorum gece ağlıyorum bu kabustan uyanmak için silkeleniyorum ve çevremizde hiç park bahçe Yok hiç biryere çıkamıyorum 4 Ayda sadece sağlık Ocağı ve dr kontrolü için dışarı çıktım bebekle evde hapisim uykusuzum Çocuk yapmama neden olan herkese beddua ediyorum eski hayatımı eşimle mutlu giden evliliğimi özlüyorum biz ne yaptık diyoruz eşimle niye yaptık onu suçluyorum o da uymasaydın bana doğurmasaydın diyor elbette bebeğimi çok seviyorum ona en mükemmel şekilde anne olmaya çalışıyorum ama bu hislerde bir gerçek 30 yıllık eskibir evde oturuyorum İstanbul’da ve deprem olursa diye korkuyorum çocuğumu nasıl koruyacağım diye ona bakıp suçluluk hissediyorum bu tür şeyler düşünüyorum diye diyorum ki keşke tahriklere kapılmasaydım kendi doğrumda diretseydim sonuçta kimseler Yok yanımda çocuk yap diyenlerden hep pişman olursun yaşın geçince dediler ama bu kadın ya çocuk yapıp pişman olursa ne yapar demediler

    Beğen

  2. İpek Akkaya dedi ki:

    Bu kadar güzel anlatılabilirdi. Tamamen aklımdan geçenler.İşe başlamamla beraber çok sorgular olmuştum anneliği yazıyla huzur buldum resmen :)Elinize sağlık!

    Beğen

  3. pinarbensin dedi ki:

    Keyifle okudum biraz da rahatladim acikcasi 40 gunluk bir anne olarak yalniz olmadigimi hissettim;) eline saglik☺

    Beğen

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s