Bir şey diyeyim, yatmadan içimde kalmasın. Bir insanın, daha doğrusu büyümüş, artık çocuk olmayan bir insanın en büyük dostu da düşmanı da çocukluğudur. Buna itiraz edecek olan varsa buyursunlar rakı soframıza beklerim. 🎈Ben yakında 30’u bitiriyorum. Öyle ya da böyle iyi bir yaşamın 3’te biri bitti sayılır. Belki de hatta yarısı. Bu bana bilgelik katmıyor, ondan bahsetmiyorum. Bu, 30 yıl yaşamak hissi değil derdim. Çocukluğumun üstünden kimi anıma göre 27 kimi anıma göre 21 yıl geçmiş. Asıl bu çok sarsıyor beni. Mesela ben mahalledeki toprak sahada oynayalı 27, o sahanın olduğu yere bir okul inşa edileli 19 sene olmuş. Bana sorsan biz az önce yenibağlar’dan yengemlerden eve geldik, babannem bana domatesli şehriye çorbası yaptı ben de karnım tok halıya uzandım atv’de Charlie’nin Melekleri’ni izliyorum. Size yemin ederim, bu anılar ve daha onlarcası pırıl pırıl, sanki bu öğlen yaşanmış gibi aklımda. Sizin de öyle mi? Sohbetler, gidilen yerler, misafirlikteki kırlentin renkleri, üzerinde çilli bir kız olan, yağdır mevlam çukulata yazan duvar plaketleri, ne bileyim çarşıdan dönerken döner yiyip eve dönmeler falan? Bazen günler çok “to-do” peşinde geçiyor, iş hallediyoruz evi çekip çeviriyoruz, koşturuyoruz, yatıyoruz. Bazen, hatta sıklıkla ben öyle günlerde çocukluğuma gidip geliyorum. Mahallemi, amcamla babannemi ziyaret edip hayalimde bir rahatlıyorum. Erenköy’de bir apartmanda annemle kitap okuyup, Çıralı’da babamla kış günü sahilde yürüyorum. Halalar, teyzeler, kuzenler resmi geçit yapıyor zihnimde. Bazen hatta Niğde Bor’da Nejla yengenin evinde, çengelli iğneyle yorgana yüz geçirirlerken altına girip çadır yapıyorum, bazen Edirne’de ciciannelerin evindeki basamakta hopluyorum. Otobüste, markette, bazen bir uyku arasında çişe gideeken 25 yıl geriye gidip gelebiliyorum. ☀️ Deli miyim, delirir miyim bilmiyorum. Ama çocukluğumu, tüm eksiğiyle gediğiyle, fazlasıyla seviyorum. O benim tatlı dostum, dayanma gücüm, hayat yakıtım, boğazımdaki düğüm, gece gece özlemden ağlatan, gündüzleri kendimi hırpalayarak koştururken bana bir bardak su verenim. Çocukluğuma çok şey borçluyum. Lafı uzattım ama, bu gece tam da öyle, çok özlemli, çok minnetli vir gece benim için.
Diyeceğimi diyemeden yer bitti. Diyordum ki, bu Ela var ya bu Ela. Benim için bir zaman makinesi gibi. Ona baktıkça yaşanmış, yaşanmamış, eksik kalmış, fazla gelmiş ne varsa dökülüyor içime yeniden. Umarım, uzun yıllsr beraber yaşarız, umarım o bir gün benden uzaktayken de beni capcanlı hissedebilir, yanında olmasam da dizime başını koyabilir. Umarım kokumu, ona yaptığım krepleri, okul çıkışı saydığımız kaldırımları, kulağıma küpe yaptığım uçak sevdasını, aen benim kalbimsin deyişlerimi unutmaz. Umarım o da bir gün ve ihtiyacı olduğu her gün, bir sürü hatırada bana yeniden ulaşabilir, iki damla yaş döküp, bir yudup su içip beni anıp gününe güzelce devam edebilir. İnsanın çocukluğunun nasıl derin, nasıl derin olduğunu ben Ela’yla vir kez daha yaşıyorum. Umarım o da hatırladığında kırgınlıktan çok güç bulacağı anılar biriktirir. Yemişim giyimini, kuşamını, statüsünü. Mutlu geçerse şu 3-5 yıl, hayat boyu ekmeğini yiyecek. Gerisi fasa fiso. Ve bir takım laflar. 🍀işte böyle internet. Senin çocukluğun dostun mu? Düşmanın mı?