Bu yazıyı hazırlarken en çok kendi homeopatımla geçen hafta katıldığım atölyeden faydalandım. Arada maalesef şu anda hala Türkiye’de yasaklı olan wikipedia’dan aldığım bilgiler de oldu, https://www.hri-research.org/ kuruluşundan da. Homeopati yazısı yazayım diye ilk duyurduğum andan bugüne araya koşturmacalar girince, yaz başında Türkiye seyahatimde başladığım homeopati yazısı bugün ancak toparlanabildi. Benim bu yazıyı yazma amacım, bu konuya ilk adımı atacak olanlara bir fikir ve biraz başlangıç bilgisi vermek. Bu yazıdan sonrası size kalıyor. Eğer ilginiz ve merakınız varsa araştırmaya devam.
Homeopati nedir? Allopati nedir? Homeopatinin ne olduğunu anlatmak için normalde alıştığımız tıbbın ne olduğunu da yanında anlatmak daha kolay anlaşılmasını sağlıyor. Bana anlatılırken böyle dinledim ve kafamda bir yere oturdu.
Homeopati bedeni bir bütün olarak ele alıyor. Ağrıları kesmeye, ateşi düşürmeye ya da semptomu her ne ise onu ortadan kaldırmaya odaklanMIYOR. Semptoma sebep olan asıl rahatsızlığı gidermeyi hedefliyor. Benzeri benzerle tedavi etme ilkesine dayanıyor. Bu aklınızda bir yerde dursun. Allopati yani bildiğimiz anlamda tıp ise hem benzeri benzerle hem zıddı zıddıyla tedavi etmek anlamına geliyor. (Contraria contrariis curantur).
Allopatik tıpta tedavi yaklaşımı genelde semptomları yok etmek üzerineyken (ateş varsa ateşi düşürmek gibi), homeopatide semptomu doğru tedaviyi bulmak için bir araç olarak kullanılıyor. Ateşi söndürmek yerine, ateşe sebep olan hastalıkla mücadele etmek için bağışıklık sistemine ve vücuda güç vermeyle başlıyor tedavi. Katıldığım giriş seviyesi atölye sırasında, modern tıpta benzeri benzerle tedavi ilkesiyle kullanılan ilaçlar olduğunu ve tıbbın zaten bu yöntemden faydalandığını anlattı homeopatım Nicola Coutinho. Verdiği örnek Ritalin’di. ADHD (dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu) için verilen ritalin ilacının etken maddesi, farklı miktarlarda belirli bir süre verildiğinde ADHD’ye yol açıyormuş. Benzer bir örneği şu anda adını anımsayamadığım bir kalp ritim bozukluğu ilacı için de verdi. (Her ilaç böyle değil tabii, parasetamolü bol alınca ateşimiz çıkmıyor mesela.)
Peki benzeri benzerle tedavi etmek ne demek? Kim bulmuş bu yöntemi?
Kısaca, sağlıklı bir insana yüksek dozda verildiğinde hastalık belirtilerine yol açacak bir ilacın, benzer belirtileri gösteren bir insana çok düşük dozda verilerek iyileşmeyi sağlaması demekmiş. Bu yöntemi bulan Samuel Hahnemann, ki kendisi çoğu insanın sandığı gibi Hintli değil, 1755 doğumlu Alman bir tıp doktorudur, ilk denemesini Malarya yani sıtma ile yapmış.
Yaşadığı yılları düşünürsek, etrafında gördüğü tıbbi yöntemlerin insanlara çektirdiği acılara dayanamayıp doktorluğu bırakan Hahnemann, hayatını çeviri ile kazanmaya devam etmiş. William Cullen‘ın A Treatise on the Materia Medica isimli kitabını çevirirken, Peru’da bir ağaç kabuğundan eldilen cinchon maddesinin, kanı durdurma özelliği sayesinde sıtma tedavisinde kullanıldığını öğrenmiş. Diğer kan durudurucu, damar büzücü ilaçların sıtmaya karşı işe yaramadığını bilen Hahnemann, maddedeki bu özellikten farklı bir şeyin tedaviye sebep olduğunu düşünmüş. Böylece ilk denemesine başlamış. Belli bir süre cinchon maddesini küçük dozlarda alan Hahnemann, hasta olmadığı halde sıtma benzeri belirtiler göstermeye başlamış.
Bunu çevresinde de deneyip teyid eden Hahnemann için yeni bir kapı açılmış: Benzer benzeri tedavi eder.
Bunun üzerine başlayan süreçte, birçok madde, sağlıklı insan grupları üzerinde, en düşük dozlarda denenir ve her biri, hangi semptomları yarattığı not edilerek remedi (ilaç) listesine alınır. Benzeri benzerle tedavinin en anlaşılır remedi örneği olarak şunu verebiliriz sanırım: Arı ve böcek sokmalarında kullanılan Apis isimli remedi arı zehrinden üretilir. Aslında yüksek miktarda arı zehri zaten arı sokmasının sonucunu yaşatırken, düşük miktar ve potanslardaki (güç diyebiliriz kabaca) zehir ilaca dönüşüyor. Vücuda ve bağışıklık sistemine o dertten kurtulması için ihtiyacı olan bilgiyi veriyor. Aklınıza yattı mı? Benim aklıma ilk gelen ‘çivi çiviyi söker’ sözü oldu. Derdi çözecek şeyin o derde sebep olacak şeyden elde edilmesi, benim en en aklıma yatan kısmı buydu. İnanç sistemi ya da ‘plasebo’ değil, denenmiş ve semptomlara göre çalışan remediler olması homeopatiyi benim için anlamlı kılıyor.
Peki bu remediler nasıl bir şeydir? Hap mıdır, şurup mudur?
Çoğunlukla minicik bir topcuktur, toplu iğne başı kadardır ve keskin, belirgin bir tadı yoktur. Bazı uygulayıcılar direkt dilin üstünden veriri bazıları belli oranda suyla birleştirim yudumla içirir. Bazen bu remedinin potansına göre de değişir. Bazen sprey ya da damla formunda da olabilirler. (Bach çiçekleri diye araştırırsanız görebilirsiniz.) Sanılanın aksine remediler bitkisel olmak zorunda değildir. Dünyadaki her madde grubundan remedi elde edilebilir; bitkiler, hayvanlar, tuzlar, madenler, hayvanların zehirleri, bitkilerin kömürleri (Carbo Veg mesela) hayvanların kömürleri (doğal olarak kömürleşmiş fosil canlılar gibi) vs.
Peki doğru duruma doğru remedi nasıl seçiliyor?
Bir homeopati görüşmesinde, o anki şikayetinize göre seçilecek remedi şu yolla seçiliyor.: Semptomlarınızı anlattığınız, size binbir soru soran homeopatınız o semptomların karakterize özelliklerini barındıran bir remedi seçiyor. Akut hastalık anlarında semptomlar tanımlanıp duruma göre remedi seçilirken, ‘kronik ilacınız’ seçilecekse ve siz homeopati yoluna giriyorsanız (hasta da olsanız, sağlıklı da olsanız) da bir remediniz oluyor. Tuvalete çıkma sıklığınızdan tutun da yatarken hangi tarafınıza yatmayı tercih ettiğinize, sevdiğiniz tatlar ve kaçındığınız ortamlara kadar pek çok soru soruluyor. Su içme sıklığınız, açık hava sevip sevmemeniz, sıcak ve soğukla aranızın nasıl olduğu gibi onlarca soruyla geçiyor ilk seans. Ben ilk başladığımda tek bir şikayetim yoktu, #lyme sonrası dönemde genel olarak bağışıklığımı güçlü tutmak ve sağlığımı korumaktı amacım.
Bu yoldaki ilk remedim yanlış hatırlamıyorsam fosfordu. Bir fosfor topçuğu aldım, 3 ay sonra bir takip görüşmesi yaptık, 1 top daha aldım. Bu yaz ise kronik remedim natrium olarak değişti. (Onu da 2 ayda 2 kez aldım ve şimdi beklemedeyim. Çoğu durumda, öyle üst üste günlerce haftalarca alınmayan bir şey remedy. Ela toplasanız bir yılda 10 topçuk almamıştır. o ateşli hasta günler dahil. ) Peki bana dönersek, nasıl oldu da benim kronik remedim değişti bu yaz? Benim alışkanlıklarım ya da huylarım mı değişmişti? Hayır ama aynı zamanda evet. Haşimoto tiroidi başlamasıyla beraber başka bir karaktere bürünmüştüm. Tuz tüketimi isteğimden tutun da yorgunluklarıma, kalabalıktan kaçışlarımdan tutun da erteleme huyuma bir sürü şey değişmişti. Yeni remedim de buna göre şekillendi. Bu yüzden insanın kronik yani temel remedisinin belirlenmesini soğana benzetiyor homeopatım Nicola. Katman katman, her katmanla işin bittiğinde değişebilir ya da bazen yaşam boyu aynı da kalabilir.
Burada aklınıza gelebilecek soru şu olabilir mi? Zennube, madem homeopati şahane, sen neden haşimoto oldun? Buna iki cevabım var. Birincisi homeopatiye göre bugünden geriye doğru gidiyor iyileşme. Tarihimde bir yerlerde bir tiroid fonksiyon sorunu vardıysa eğer, onun iyileşmek için yüzeye çıkmış olması muhtemel. İkincisi ise zaten içeride bu haşimoto başlamıştı, ben iyileşme sürecini yaşadım ortaya çıkmasıyla. Bu iki söylediğim birbirine benziyor gibi gelebilir ama tam aynı şey değil. Üçüncüsü ise, yaşam şartları, yediğimiz, içtiğimiz, çevresel faktörler bizi hasta ediyor ve homeopati kimseye – bildiğim kadarıyla – sihirli bir zırh giydirmiyor. AMA ya daha az veya hafif hastalanıyoruz ya da hızlı iyileşiyoruz. Haşimoto için eğer homeopati olmasa sadece diyetle toparlanır mıydım bilemem, çünkü 2 haftalık diyet+ supplement desteğinden sonra gözle görüşür derecede toparlanmıştım ama rahatsız eden şeyler de vardı hala. Devreye homeopati de girdikten sonra, zaten hiçbir, HİÇBİR şikayetim kalmadı. Bu yüzden, ben madem homeopatideydim niye haşimoto oldum demiyorum çünkü 30 yıllık bir hastalık, ilaç, toksin, kötü beslenme birikimi varken bu vücutta, son 1 yılda mucize beklemiyordum. Hastalığa ya yine yakalanacaktım ve homeopatiden haberim olmasa zorlanmaya devam edecektim ya da geçmişte tüm tedavilerde olduğu gibi semptomları giderilmiş ve ilaçla bastırılmış hastalıklarımın sonuçlarını yaşayacaktım, bundan kurtuldum diyorum.
Kişisel deneyim önemli, o yüzden paylaşmak istiyorum. Ben oldum olası sık hastalanan, çabuk tükenen biriydim – sağlıklı beslenmeye geçtikten sonra baya toparlanmış olsa da… Geçen yıl başlayan homeopati sürecinden beri bir daha hiç doktora gitmeme gerek kalmadı. Griplerim maksimum iki gün sürmeye başladı ya da zaten aylarca hasta olmadım.
Sen inanmışsın, plasebodur o, (boştur, inandığın için iyileşiyorsun) diyenler için en büyük örneğim Ela. Dünyadan haberi yok, değil ki plaseboyu bilsin. Tüm kreş ve öğretmenleri hasta diye okulu kapanırken dimdik evde oynuyordu. Peki Ela hiç mi hasta olmuyor? Oluyor tabii. Ama o da benim gibi ya kısacık sürüyor hastalıkları ya da hafif atlatıyor. Yüksek ateş de görüyoruz, kulak akıntısı da, gece öksürüğü de. Ama bir daha hiç krupp için hastaneye gitmek zorunda kalmadık mesela ya da 3 günden fazla hasta gezmedi. Bence plasebo olamayacak kadar iyi kanıtladı kendini bizim evimizde homeopati.
Ev demişken, size bir şey daha anlatmak istiyorum.
Ben bu yöntemden ilk haberdar olduğumda yıl 2014’tü. Eşimin babası kronik denen ve ömür boyu ilaç kullanması gereken astımını homeopati sayesinde çoktan yenmişti. Bana da kendi homeopatı Rita Kaya’dan bir randevu ayarlamıştı hatta. O dönemde migrenim tavandı (şimdi bunun kötü beslenme, sigara ve stresten olduğunu biliyorum). Rita Hanım’a gittiğimde sene 2015’ti ve ne homeopati benim hayatımda bir öncelikti ne de Rita Hanım ile müthiş bir uyum yakalamıştık…(kendisi kayınpederimin de homeopati eğitmeni aynı zamanda). Ve o zamanlar sigara içen bünyemle henüz böyle bir tedaviye başlamak mümkün değildi. Böylece bu konu 2018 yılına kadar rafa kalkmış olarak kaldı. Almanya’ya gelince, tekrar gündemimize girdi.
Şimdi, Almanya’da ben de Ela da homeopati ile tedavi oluyoruz. Başımız da ağrısa, ateş de çıksa, kalçam da sızlasa homeopatımızla telefonlaşıp ilerliyoruz. Bu bana hem ruhen hem bedenen iyi geliyor. Hastaneler, serumlar, MR’lar dünyası elimin ucunda. Eğer ihtiyaç olursa elbette asla delilik etmem, direnmem. Modern tıp sülalesine doğmuş bir insan olarak o ince sınırı geçip de ‘asla hastaneye gitmem’ noktasına geleceğimi de hiç sanmıyorum.
Ara bilgi: Yurtdışında homeopati var mı? Ne durumda?
Okuduğum bir kitabın verdiği bilgiye göre 1900’lerde Amerika’da tıp fakültelerine giren homeopati, 22 üniversite bünyesinde yer almış. O dönemde tıp öğrencileri homeopati ya da allopati arasında seçebiliyor, anatomi, fizyoloji, mikrobiyoloji ve patoloji gibi dersleri tamamladıktan sonra allopatik ya da homeopatik tıp alanlarının birinde uzmanlaşarak mezun olabiliyorlarmış. Bu sistem Hindistan’da halen devam ediyor. (Zennube: Benim homepatım da Hindistan’da tıp fakültesi mezunu olan ve aynun bu yazıdaki gibi, tedavi yöntemi olarak homeopatiyi seçerek uzmanlaşan bir doktor.) Sanayi devrimi sonrasında, 20. yy sonlarında ise Amerika’da doğal yöntemler geri plana itilmiş.
Kitaba göre, günümüze gelirsek, İngiltere, Fransa, Almanya, Danimarka, Lüksemburg’da homeopati ulusal sağlık sistemi içine alınmış. (Zennube: Bu kitap yazıldığından bu yanda bu ülke sayısında değişiklik olmuş olabilir. Almanya’da belirttiği gibi, sisteme dahil. Hem uygulayıcıları kayıtlı, belgeli insanlar hem de ilaçları eczanelerde bulmak mümkün. Üstelik homeopatların hepsi olmasa da çoğu devlet sigortası tarafından karşılanıyor.)
Peki Homeopatiye başlamak için, çok hasta olmak, dermansız derde düşmek, tıpta çaresi olmayan bir hastalığa mı yakalanmak gerek? Sağlıklı bir insanın homeopati ile işi olur mu?
Olur. Sağlığı korumak, hastalanıp çare arar hale gelmekten çok daha kolay, masrafsız ve faydalı. Homeopati, yenidoğan bir çocuğa başlanabilen, yanlış ve süreğen kullanımı olmadıkça neredeyse yan etkisiz, çok etkili bir tedavi ve koruma şekli. Üstelik hayvanlarda da sıkça kullanılıyor.
İnsanlar için de bilginiz olsun, alerjidir, astımdır, egzamadır bir türlü geçmeyen sadace kremler, spreylerle baskılanabilen hastalıklar çok hızlı sonuç alıyor. Benim çevremde gördüğüm bu en azından. Aklınızda olsun.
Türkiye’de bu konuda bilgi almak için kime gidelim?
İnanın bilmiyorum. Birkaç farklı ekol var anladığım. Kimisi Hahnemann’ın Organon isimli kitabının 6. edisyonuna göre seçiyor remedileri, kimisi düşük potanslı, kimisi yüksek potanslı remedi seçiyor. Türkiye’de homeopatların bir kısmını bünyesinde toplayan oluşum: http://homeopatidernegi.org/medya/makaleler/homeopati-tedavisi/
Sosyal medyada son birkaç ayda sıkça paylaşılan bir konu olduğu için gözüme çarpan, kendisini tanımadığım ama duyurularını gördüğüm Dr. Emel Güler ve çocuk doktoru olarak da Dr. Ömer Saltan’ı görüyorum.
Homeopati bir zanaat gibi, doğru soruları sorma ve doğru remediyi bulma meselesi olduğu için uygulayıcısının doktor olması şart değil. Zaten homeopati eğitimi almış birisi anatomiyi de görüyor, hastalıkları da, semptomları da ki en büyük kısmı semptomlarla doğru remediyi eşleştirebilmek oluyor.
İyi bir homeopata gitmezseniz, size uymayan remedileri alıp işe yaramadığını görürsünüz maalesef bunu yaşamış arkadaşlarım var. Aralarında bir kez daha araştırıp iyi bir homeopatla yola giren de oldu, homeopati de neymiş ya deyip kestirip atan da… İlla benim homeopatım doktor olsun derseniz, şanslısınız Türkiye’de sıklıkla doktorlar yapıyor bu işi. Almanya’da ise tıbbi eğitim almadan, mesleki eğitim adı altında elde edilebilen bir ünvan ile yapılıyor (Heilpraktiker/in). Bu insanların iyisi nereden bulunur derseniz ancak tavsiyeyle olur bence. Ben şanslıydım, arkadaş olduğum Nicola homeopat çıktı, denedim ve bilgisine, uygulamasına fayda gördükçe hayran kaldım. Başka bir homeopat arkadaşım onun kullandığı potansları uygun görmedi ama bir yandan da bizde iyi işlediği için ben memnundum. Anladığım kadarıyla bu ilişkide uyum çok önemli. Bu yüzden, sizin kafada olan arkadaşlarınızdan ya da eş dosttan duyarak gideceğiniz bir homeopat muhtemelen sizi de tatmin edecektir.
Karışık bir yazı oldu ama artık bitirmek istediğim için, yaklaşık 4 ay süren yazım sürecini noktalamak için elimden geleni yaptım. Anlaşılmayan yerler varsa her zaman bana ya da verdiğim kaynak sitelere sorabilirsiniz. Benim amacım homepatinin her detayını anlatmak değil, google’da araştırma yapmadan önce elinize biraz bilgi vermek, yol açmak. Umarım işe yarar.
Son olarak ekleyeyim, Homeopatım Nicola Coutinho’dan (Hamburg’da) acil ve akut durumlar için homeopati eğitimi aldım geçen haftalarda. Bu sırada kendisi hem 14 remedinin kullanım alanını (yaralanmalar, yanıklar, arı ve böcek sokmaları, ani şoklar ve kayıplar, sınav stresi, deniz tutması vs.) anlattı hem de yukarıda okuduğunuz yazıya benzer bir girişle bize homeopatinin mantığını öğretti. Eğer çevrenizde böyle bir kurs açıldığını duyarsanız belki ilginizi çeker bu bilgilerden sonra. İzmir’de ve İstanbul’da görüyorum ara ara bu tür homeopati kurslarını.
Son olarak, bu web sitesindeki Sıkça Sorulan Sorular bölümü ilginizi çekebilir. Google translate ile sayfayı çevir diyerek Türkçe olarak da okuyabilirsiniz.
Umarım doyurucu bir yazı olmuştur. Defalarca kez okumaktan artık sırasını karıştırır oldum paragrafların.
Neyse, sonunda bitirdim yazıyı.
Hepinize sağlıklı günler diliyorum ❤