Dışarıda şahane bir sonbahar var. Soğuk mahvetmiyor, ama varlığını hissettirdiği kesin. Güneş çok görünmüyor ama göründüğü anda, sokaktaki sarı yapraklar sayesinde sanki varaklı bir tablonun içinde gibi hissediyorum kendimi.

Kuzeyin kısa yazı ve uzun kışı arasındaki en en güzel şey baharları diyebilirim. Yeşili ayrı güzel ve tabii ki yazın habercisi olmanın gururuyla dallar bile mağrur, belli olur.
Ama sonbahar, canım sonbahar… Arkasından gelecek kışın haberini verdiği için sanki biraz zorlanıyor, bir gün griyse bile en azından gün batımlarında güneşi gösteriyor. Ve o rengarenk yapraklar…

En asık suratımla ya da en tuttuğum çişimle sabahın ilk saatlerinde soğuğa çıkmış da olsam, çöp atmaya bile çıksam, evde durmaktan unuttuğum o renkler pat diye yüzüme vuruyor. Sanki bir düğün girişinde patlayan flaş gibi. Neşeli ve şaşırtıcı.

Bugünlerde hayat çok yoğun, çok gözyaşı, çok üzüntü, kendi rahatımızdan utanma, adalet duygusunu sarsılması derken bitmiş haldeyiz Bir yandan işler yoğun, popom oturmaktan düz… Yakında evi taşıyoruz ve corona zamanı kısıtlamalarla neredeyse yardımsız taşınacak gibiyiz. Baksanıza bir paragrafta bile insan kendi derdine dönebiliyor…
Bunlar birkaç yıl önce acayip dert edebileceğim şeylerken şimdi utanmasam sadece şükredip geçecek haldeyim. Neyse ki içimde hala isyankâr bir ergen var da, o itirazını ediyor arada.
Bugünlük böyle günlük. En büyük derdimiz bunlar olsun değil mi?
Hadi benden kendinize bir güzellik yapın ve bir sabah kasvetli bir yürüyüşünüze benden şu şarkıyı ısmarlayın:
Biraz iç karartıcı gelse de sonradan sarabilir bir şans verin…
Bir de benim Nada ile tanışmama vesile olan, Sedef Erken’in “Belirsizliğe koşulsuz güvenmek” başlıklı TedxReset videosunu izleyin kendinize ayırdığınız bir 15 dknız olduğunda.