Burnuma bir koku geliyor

Aynı anda, iki anıyı birden çağıran, nereden geldiğini bilmediğim bir koku. İlk sahnede, yaz günü, ya da hava güzel. Ereğli. Ağaçları, asmayı ilaçlama zamanı gelmiş. Kapının önünde iki tekerden destek alan, bi ucu motosiklete bağlı bir ilaç tankı. Şimdi yazıya hemen bir ara verip googleda bir fotoğraf bulmayı deneyeyim.

Buldum!

Görsel: Cimri.com

İşte bu alet kapının önüne yanaşmış. Amcam o zamanlar armudun altına daha yakın olan çeşmemizden hortumu almış, tankın içine salmışız hortumu. Elleri kara, bıyıkları sarı ilaççı amca mat beyaz ilaç şişesinden parlak turuncumsu, kırmızımsı ilacı döküyor. Kapak hesabı tabii. 2 kapak atıyor galiba. Babaannem ‘bir kapak daha at o yetmez’ diyor.

Eve girip kapı pencereyi kapatıp son bir kontrol ediyoruz. sonra ilaççı tankın motorunu çalıştırıyor. Motorun mazot kokusuyla ilacın kokusu birbirine karışıyor. Ben arka odada akşamüstü güneşini izleyerek bekliyorum.

Motor sesi duruyor. Şimdi, motorun hortumla ulaşamadığı yerlere ilaç zamanı. Bakalım o aleti bulabilecek miyim? Bir saniye hemen google’llayıp geliyorum…

Görsel: ziraimakinam.com

İşte bu. Bize gelen amcanınki ilaçtan kızıllaşmış, beyaz bidon rengiydi.

Beni tüm bu anılara götüren koku, bizim evi bulup nereden geldi az evvel, bilmiyorum ama burnuma da kokuya da minnettarım.

Bir zaman makinesi olan koku, hayatım boyunca kaybetmek istemeyeceğim bir yeti…

Aynı koku, ben bu yazıyı yazmaya bile niyet edemeden, tak diye beni bu kez Ereğli’de çarşıda, muhtemelen arnavut kaldırım sokaklı eski çarşıdaki bir ayakkabıcıya götürdü. Bali kokusu desem değil, başka bir spreyin kokusu desem, belki…

Önümde elleri işlemekten kararmış ve sertleşmiş elleriyle bir amca duruyor. Kenarı açılmış lastik ayakabının önce sadece kenarını yapıştıracak. Sonra bakıyor ki tabanı da iyi değil, elindeki tabanlardan birini gösteriyor. Tamam diyor yaptıran kişi, değiştirelim.

Böylece ayakkabı her açıdan daha sağlam bir hayata doğru yol alıyor.

Bu ayakkabıcı amca kimdir, bilmiyorum. Dükkanı nerededir bilmiyorum. Az evvelki çarşı sadece bir tahmindi.

Sanki benimsenmiş bir anıdan çok, tek bir yaşantı değil birçok yaşantı ve anı, kat kat üst üste yığılıyor bir kokuyla. Ve bildiğim tüm lostracıların elleri, tüm bali ve sprey kokuları, tüm ayakkabıyı metal bir tokmağa geçirip yapıştırıcısı iyice kuruyana kadar tak, tak, tak diye vurma sahneleri üst üste biniyor. Bu zihnimde canlanan ayakkabıcı elleri böylece beliriveriyor karşımda.

Ben bu yazıyı yazana kadar koku etkisini yitirdi bile. Fakat yazıyı bu yüzden seviyorum. Bir anı bana ne yolla olursa olsun belirdikten sonra, o sokakları gezmek, köşede biraz daha oyalanmak, belki Özyılmazlar fırınından çıkan dahanlıyı koklamak benim elimde artık.

Bunu yazı yazmadan yaptığım ve sokak sokak bir yerleri gezdiğim, bir anıdan diğerine bir akış yakaladığım çok oluyor. Ama yazıyla yapınca, zihnimden bir küçük pencere açınca, sanki koca bir kayaya bir çentik atar gibi, bir iz kalıyor burada.

Başlaması bitirmesi 10 dakika süren, ve beni 6-7 yaşlarıma ışınlayan bu yazının sonuna geldik.

Sende de güzel bir şeyler canlandırdıysa ne mutlu bana!

Sevgiyle ❤

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s