Çook uzun zaman sonra, ‘anneliğimin….’ yazısı yazmaya geldim. 4,5 yıldır anneyim. Aferin bana.
Ben nasıl bir anneyim? Doğrusu ilk 1,5 yılın kaplan annesi yerini çok daha rahat, kendi rahatını da düşünen, hatta kendi rahatı için de zaman ayırmaya özenen birine dönüştü ve bu benim şefkatli, ilgili anneliğimden bir şey eksiltmedi. Burada 1 yıldız ekliyorum omzuma.
Bu yazıyı benim gibi çocuğunu belli yaşa getirmiş kişilere değil, henüz elinde ufak bir bebeği olan ve belki bir yerlerde bocalayan belki de bocalamasa da daha farklı bakış açılarını merak eden annelere yazıyorum. Babalar da okuyabilir, zararı dokunmaz.
Geriye dönük 4,5 yıla bakınca iyi ki dediklerim, olabildiğince kronolojik:
İyi ki doğum öncesi eğitim almışım. Maddi açıdan en uygunuydu ve üstüne de birkaç kitap okuyunca, kimselere gerek kalmadan çocuk bakabilir hale gelmiştik. (Kitapları ayrıca bir liste yapabilirim belki. )
İyi ki emzirme sorunuyla debelenirken eşe dosta kulak verip emzirme danışmanlığı almışım. Maddi manevi her türlü mucizeyi yaşattı bize.
İyi ki slingde, kanguruda, ve her beni istediğinde yanında olarak koynumda büyütmüşüm. Aramızdaki güven, anlayış, iletişim adına ne derseniz deyin, gökten inmedi. Emek emek inşa ettik.
İyi ki kızıma bebekliğinden itibaren güvenmişim. Gözümde minicik bir bebek de olsa, bazı şeyleri zamanından geç de yapsa ona hep güvenmek, ek gıdaya geçerken de, sorunları çözerken de, seyahatlere çıkarken de hep ‘yaparız, hallolur’ bakış açısıyla yaşamak iyiymiş. Hallolmadığı günler elbette oldu ama hiç girişmemekten çok daha iyi geldi bence bize bu bakış açısı.
İyi ki doya doya ağlamasına, şefkatle yanında durarak izin vermişim. Bu o kadar büyük bir konu ki, psikologlar üstüne yazmalara doyamıyor. Bunun en eski kitaplarından biri Bilinçli Bebek’tir. (Not: bu kitap genelce iyidir fakat emzirme konusunda güncel olmayan bazı bilgiler olduğu konusunda uyarılmıştım bir zamanlar. Okursanız iyi yanlarını alın)
İyi ki ‘aynalama’ denen mucizeyi erken dönemde keşfetmişim. Hayattaki sorunları yok edemeyiz ama o sorunlarla karşılaştıklarında ‘evet canın buna sıkıldı, biliyorum çok üzgünsün’ diyebilmek yöntemidir bu kısaca. Araştırmanızı öneririm. Hatta, bu yazıdan tek bir şey alacaksanız bu olsun.
Bu maddeyle bağlantılı olarak, iyi ki kıyafetin, eşyanın lüksüne değil de kitabın, psikoloğun iyisine ayırmışım bütçemi. Çok değil bazen yılda bir iki görüşme sayesinde, belki ergenlikte başımıza büyük işler açabilecek bir çok sorunu evde çözdük. Eminim karşımıza binbir aşamada binbir zorluk çıkacak ama güzel bir iletişimle yola çıktık en azından. Gerisi allah kerim.
İyi ki sosyal hayatı için çaba sarfetmişim. Sadece kendi görüşmek istediğim insanlarla görüşmeye değil, onun görüşmeyi sevdiği insanlarla da görüşmeye özen gösterdim. (evet bazen ailelerin favori ailesi maalesef o çocuğun favori arkadaşı olmuyor, bazen de tam tersi çok sevdiği ve iyi anlaştığı bir çocuğun ailesi ile aranızda dağlar, yollar, mesafeler olabiliyor.) Ben bu durumda 50/50 davrandım diyebilirim. Haftasonlarımıza, kreş sonrası saatlerine, bazen gücüm olmasa da bazen başım çatlasa da emek verdim. Son 1 yılda pandeminin de etkisiyle biraz daha ‘rahata alıştım’, zaten görüştüğümüz epi topu 5 aile var o da taş çatlasın… Ama yeniden açılmaların başlamasıyla, benim de oyun buluşması mesaim geri gelecek gibi.
İyi ki önünde kavga ettiysek önünde birbirimizden özür dileyerek barışmışız. Bunu ilk dev kavgamızdan sonra araştırıp görünce çok mantıklı gelmişti. Çocuklar zaten kavganın neden koptuğunu anlayamıyor bir anda, bir de üstüne sebepsiz bir barışma çok şüpheli ve güvensiz duruyormuş. Hayata dair de bir ders niteliğindeymiş bu kavgadan sonra çocuğun önünde barışmak. Aklınızda olsun.
Yukarıdakilerin hepsine bakınca, iyi ki – genel olarak -iç sesime güvenmişim. İç sesime güvenemediğim konularda da bir bilene danışacak gücü bulabildiğime seviniyorum.
Bunların hiçbiri bana ‘dünyanın en iyi annesi’ payesini vermez, öyle bir anne yok zaten. Ama bence, ben 10 kere daha anne olsam ancak bu kadar iyi olabilirdim. Elimden gelenin en iyisini yapa yapa geldiğim bu yerden memnunum doğrusu. Eksiğini fazlasını tartabilecek gözüm de olmadığına göre. İyi bir anne olduğuma dair elimdeki tek gösterge kızımın mutlu ve kendine has bir çılgın oluşudur.
❤
Şimdii, bu kadar güzel, şunu da iyi ki yaptım, bunu da çok iyi yaptım listesinden sonra, neleri iyi yapmadığıma da bakalım. Başta dediğim gibi, yeni bir yavru yetiştirecek insanlara belki kulağa küpe etmelik bir, iki şey çıkar:
Keşke, doğumdan önce terapiye ara vermeseydim. Bütçeyi bahane ettiğimi ama aslında terapinin biraz ağlak ve biraz da insanı sürekli bir şeylerle yüzleştiren halinden bıktığımı hatırlıyorum. Oysa, karanlık bir lohusalık geçirmeme sebep oldu ve öyle 3 ay falan değil 9-10 ayıma mal oldu bu.
Keşke, hayatın geçiciliği üzerine birilerinden bir şeyler dinlemiş olsaydım. Bir şeyden dertlendiğimde o derdimin içimdeki yarasını görüp anlayacak biri de pek yoktu etrafta. Keşke, hayata biraz daha hakim olsaydım, bu dertlere biraz uzaktan bakıp biraz hayattır, geçer diyebilseydim.
Keşke depresyonuma daha erken müdahale etseydim. Bilmiyorum bir gün burada yatak odamızda ağlarken ertesi gün nasıl karar verdim yeniden terapiye başlamaya ama keşke bu güç daha erken gelseydi. Bilmiyorum elimde miydi gerçi….
Keşke berbat beslenmeseydim. Emzirirken kendime bakmadım, çikolataydı, muzdu, ıvır zıvırdı diye diye yarı aç yaşadım uzunca bir süre. Hoş bu benim yeme bozukluğu gibi bir şey. Canım sıkkın olsun, lokma yiyemem. Ama işte depresyon-lohusalık-beslenememe üçgeninde iyileşmek imkansızdı. Bir ucundan başlayabilmem sanırım 2 yılı buldu…
Keşke kızımın olgun oluşuna fazla yüklenmeseydim. Bu geçici bir dönemdi ve kendimin de farkettiğim ve kendime kızıp tarttığım birkaç hafta yaşandı. Kızım duygusal zekası yüksek bir kız. Elbette ki bir çocuk ama çoğu zaman aklı çok başında ve ben özellikle yıkık olduğum bir dönemde, sanırım farkına varmadan bunu kullandım. Bir dönem var ki, ben onu değil o beni ‘anlayışla taşıdı’, bir nevi o beni idare etti. Bunu farkettim, arkadaşlarıma açtım, çocuk psikolojisi denince hep danıştığım bir uzmana danıştım ve kendimi yeniden ‘anne’ onu da yeniden ve sadece ‘çocuk’ olarak yapılandırdım gözümde. Sonunda bu işi toparladığım için mutluyum ama kısa da olsa o geçen süreç için de üzgünüm hala.
Keşke kızıma huzur verilmeyen ortamlarda ‘nezaketen’ kalmasaydım. Bunu farkedip zamanla düzelttim fakat geçmişte olmadık sebeple kızımın göz yaşı döktüğü, düzeninin kaydığı ya da beni gerdikçe dolaylı olarak kızımın gerildiği yerler oldu. Şimdiki aklım olsa bir dakika durmam diyebilirim. Durmak zorundaysam da orada ben olgunluk yapıp kızımla ortam arasındaki güvenli bariyer olmayı denerim. Ben o kadar duygusal anlamda hassastım ki, ortam beni gerdiği an paratoner gibi benden o enerjiyi çeken kızımla beraber mahvoluyorduk. Yazık olmuş o günlerimize.
Keşke sosyal medyada o kadar çok vakit harcamasaydım. Instagram değil sadece, whatsapp, pinterest allah ne verdiyse… Merak ediyorum acaba 4,5 yılın kaç saati ben kızım yerine telefona baktım? Bu günümüzdeki pek çok insan için de böyle biliyorum. Telefona bakmayan televizyona bakıyor… Ama sorun aynı işte. Bu en büyük keşkemdir. Ve hala da bazen beni yoklar, bazen bi bakarım kafam çok dolu, elim telefonda boş boş geziyorum… Bundan kaçınabilmek için ayık olmak gerekiyor, umarım elden geldiğine başarırım.
Keşkeler can sıkıcı taraftan geldiği için uzatasım yok sanırım. Bir de bacaklarım uyuştu. Kalkıp bir turlayayım. Aklıma geldikçe girer eklerim zaten, kaçmıyor ya…
Buraya kadar okuduysanız, ufacık da olsa bir kapı araladıysa kafanızda ne mutlu bana.
Sevgiler,
Z.