Elektrikler kesilince gelen mum sohbetleri – serbest akışlı anı

Bu akşam neslimizin temel iletişim kanalları hop diye bir anda yok oldu. Instagram çöktü. Parmak bağımlıları – ben de onlardan biriyim – gündüzden yüklenmiş ve hala görünebilen birkaç hikaye gönderisi arasında gezip sayfayı bir umut “refreshliyor”.

Whatsapp, yurtdışında yaşayan pek çoğumuz gibi benim de ana iletişim kaynağım. Şu anda yok. Neredeyse bire bir çocukluğumdaki elektrik kesilen akşamları yaşıyor gibiyim. Neredeyse diyorum çünkü birkaç saatlik aile saadeti ve sosyal medyasızlıktan sonra, işte geldim buradayım. En azından internet komple gitmemiş, blogum açıkmış.

Online olmak öyle bir his ki, istesem buraya yazdığım yazıyı telefonumun notlar bölümüne de yazabilirdim. Ama aynı tatmini vermiyor. Belki 3-5 kişinin okuyacağı, pek de manası olmayan bir yazı da olsa, yazdığım ekranın sağ üst köşesinden bana bakan “yayımla” tuşu bir kapı sanki. “Korkma, dünyaya bağlısın ,” diyor.

Şimdi tam da bir tırnak açmış ve bir cümle yazmışken, zihnimin serbest akışında size bir şeyden bahsedesim geldi.

Kimi zaman noktalama işareti kullanımı konusunu düşünüyorum. Google’a sorup tadımı kaçırmaktan öylesine kaçındım ki, tırnak işaretleri arasında alıntı yapmak için doğru kullanım nedir, bilmiyorum. Eskiden biliyordum tabii. Sanırım, “Türkçe yazarken, tırnak işareti içindeki cümleye nokta ya da virgül konmuyordu”.

Oysa edebiyat fakültesinde Fransızca noktalam işaretleri kullanımında, yanlış hatırlamıyorsam, “tırnak işaretini kapamadan virgül koyuyorduk,”

Ve Hürriyet Daily News’teki stajer ve sonraki çömez muhabir ve editör asistanlığı işlerimde, yine yanlış hatırlamıyosam ABD İngilizcesi yazım kurallarına göre “tırnak işareti hangi noktalama işaretiyle bitecekse o işareti koyuyorduk.”

Bazen, kafamda bu tırnak işareti arasında noktalama işareti kullanımı konusunu ziyaret etsem de, işime geldiği gibi kullanmakta ısrarcıyım.

Buradan yine serbest bir akışla kendimi şimdi sanırım yıkılmış olan, Hürriyet Plaza’nın Daily News and Economic Review katında buluyorum. Ben ve editörüm bazı eklerden sorumluyuz. Odamız ayrı. Bir de genel yayın yönetmeninin camekanlı ofisinin olduğu, diğer herkesin açık planda çalıştığı bölüm var. Sayfamız baskıya hazırlanırken gidip kontrol ediyoruz. Manşeti, başlığı ve görselleri sayfa tasarımcılarıyla beraber ayarlıyoruz. Ben heyecanla yandan izleyen kişiyim tabii. Orada olmak bile güzel.

Hemen yan masada, dil konusunda danışmak istediğimiz bir şey olursa seslendiğimiz “proof reader” arkadaşlarımız var. Gazetenin tüm içeriği İngilizce olduğu için, anadili İngilizce olan hatta Amerikan İngilizcesi olan ve gazetenin dil kullanımı konusunda belirlediği tarza (style guide) hakim kişiler bunlar.

İşte bir yandan bu geniş çalışma alanını gözden geçirirken, bir yandan da aklıma zemin kattaki çok sevdiğim yemekhane düşüyor. Ve kartımı okutup çıkıp sigara içtiğim arka bahçe. Ve arka bahçedeki Kahve Dünyası. Ve içi kahve taneli bon bon çikolatalar…

Üniversite 2’ye giden biri için gerçekten havalı ve doyurucu bir işim varmış. Geri dönüp bakınca daha da hoşuma gidiyor. İki yıla yakın zaman geçirdiğim HDN’i bir akşam, sosyal medya çöktüğünde anacağımı bilmezdim.

Sabah bindiğim servisleri, iş çıkışı trafiğini, ilk iş yeri entrikalarını ve ilk ofis gözyaşlarını tattığım sevgili gazetem.

Belki bir gün, bu hikayenin ucuna bir düğüm atıp bağlamak için, size David ile nasıl tanıştığımı ve hayatımın kalan 10 yılının nasıl değiştiğini anlatırım.

Bugün, bu akışta benimle beraber olduğunuz için teşekkürler 🙏🏻

Sevgilerimle

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s